23 Ağustos 2010 Pazartesi

benden haysiyetli şeyler beklemeyin.

Gözlerimi açıp tavanı seyrettim… Mor duvarlar. Mor duvar ne amına koyayım dedim kendi kendime. Bilmeyen marjinallikten sanar, halbuki tembellikten o renk duvarlar. Ev sahibi nasıl bir kafadaysa, yatak odasının duvarlarını mor boyamış. E hepimiz tembellikte dünya markası olduğumuza göre, biri sinir krizi geçirip bir badanacı çağırmadan ya da ben yapıcam ulan demeden değişmeyecek o renk, mora mahkum.

Sonra, rutubetten duvarları sürekli yeşile çalan bir bodrum katı düşündüm. Seneler geçmişti. Onu en çok o evde sevmiştim ve o evde bırakmıştım sevmeyi. O bodrum katını müteakip bir kaç tane daha ev değiştirdik. Ben, sevgimde hep o bodrum katı etkisini gösterme pozlarındaydım.

Bana aşık olmayan bir çocuğa aşıktım. O bodrum katında bir gün uyandım. Tavana diktim gözümü her zamanki gibi. Kafamı çevirdiğimde aşık olduğum çocuğu göreyim dedim, o olsun yanımda. Yoktu. Gözümü kapayıp tekrar denemeye karar verdim. Sımsıkı kapadım ve saydım 1..2..3! Gene yoktu. Kötü bir rüya görmenin acısıyla uyanır ya insan bazen, öyle olmuştu. Aşık değilim diyordum ama çok seviyorum sevgilimi. Baktım baktım… Birden kendime çok kızdım. Birden sevgilimi sevmediğimi, birden götüme gireni başkasının götüne sokup; yanında olduğum için de vicdanımı rahatlattığımı düşündüm. Aslında bunu hep biliyordum da itiraf etmiştim işte.

Bunu kendime itiraf ettikten sonra İstanbul’da başka evlerimiz oldu. Ne için yaptığımı bilmeden herkesin sınırlarını zorluyordum. Yalan kulelerim vardı ve artık birer birer yıkılmaya başlamıştı. Bodrum katındaki itiraftan sonra hayatımı sikmiştim ve o kadar acımasızdım ki başka bir hayat sikmek hiç gücüme gitmiyordu. Geçer, kapanır bu yara denemeleri dönüp dolaşıp benim götümde patlıyordu ve sevgilimin bunların hiçbirinin farkında olmaması sinirlerimi iyice bozmuştu.

O bodrum katından mor duvarlı eve geçene kadar maddi ve manevi olarakta devrim geçirmiştik. İtiraftan önceki o mutlu zamanlarda dondurma almaya paramız çıkmadığı için ağlarken, sonrasında her pms, her regl döneminde eve kilolarca dondurma geliyor; o canım bodrum katının kirasını haftasonu dışarı çıktığımızda harcayıveriyorduk. Anladık ki parayla saadet olmuyormuş yani ben anlıyordum da patates kafalı sevgilim için her şey normaldi. Gerizekalı kardeşi de normaldi, anormal anası da normaldi, ben de normaldim. Profesyonel fingirdeme hayatımın mihenk taşı olduğunun bile hala farkında değildir. Romantizmi “nabıyon be” mesajı olan bir adamdan da bir Romeo, bir Ferhat, bir Kerem yaratmak ergenden hallice bir genç kız rüyasıydı ve yıllar çok acımasız geçmişti. 15 yaş hastalıklı bir hayal kırıklığı yaşamak için erken bir yaştı ve malesef yaşanmıştı. Dolayısıyla ben bir ilişki sürdürebilirim olgunluğu ergenliğim bitmişti. Yüzüne her baktığımda bir tokat yapıştırıp “halimi görmüyor musun embesil pezevenk” demek ile “ben seni 3 ayda bir düzenli olarak aldatıyorum, vicdan azabından ölücem” itirafları arasında gelip gidiyordum. Günler, aylar, seneler içimi göçerterek geçti. Bir tarafta hayatımı siken bir orospu çocuğu bir tarafta ordan aldığım yaraları kapamama yardımcı olduğunu düşündüğüm, beni seven-e benim de sevdiğim- ama bilmeden içimi iyice çürüten sevgilim.

Gözlerim hala mor duvarlara bakıyordu. Mucize beklemeyi bırakmıştım ve kafamı çevirdiğimde kimi göreceğimi çok iyi biliyordum. Derin bir nefes aldım ve sevgilimi uyandırdım. Uyku sersemliğiyle yüzümün halini görmediği için, görse de anlamayacağı için hatta; bunu bir sabah seksi sinyali olarak algıladı. Son kez bir sevişsek mi diye düşünmedim değil ama artık olacak gibi değildi. Bıkkınlığım iki boy önden gidiyordu her şeyden. Durdurdum. “Ben artık seni sevmiyorum” dedim. Bunun karşılığı olarak “seversin seversin” i duydum.Yataktan artık o bodrum katında kalkmam gereken zamandaki gibi kalktım. Ufak çaplı bir sinir krizi ile. Şimdi gene neden hallendi bu bakışlarını gördükçe daha da sinirleniyordum.

” Seni sevmiyorum. Dün 18 yaşındaydım bugün birden üstünden 10 sene geçmiş. Seni sevmiyorum demekte istemiyorum haksızlık ederim, sevdim çünkü ama artık halamın oğlu gibi, iyi arkadaşımmışsın gibi ya da ne bileyim işte annemin oğluymuşsun gibi seviyorum be. Zaman nası bu kadar çabuk geçti, nasıl hiçbir şey olmadan, hiç bir ilerleme kaybetmeden geçti bilmiyorum. Sevişiyorduk falan, sevgilimdin iyiydi işte de nası sana hiç aşık olmadığımı anlamadın. Gözlerinin önünde günden güne mutsuz oldum, büyümek değildi o. Bile bile hata yapmanın psikolojisiydi. Seni istemedim. Hiç düşünmedin mi bunları yani? Bu işte bir yanlışlık var demedin mi? Ben kendimi salmam, hasarsız, kazasız belasız atlatırım diye düşünmüştüm seninle olursam. Evet aşktan değildi. Kendim içindi. Kendimi senden daha çok seviyordum sana acımasızlık ettim ama sende bana hiç acımadın. Ne yapıyoruz biz şimdi. Bu duvarlar, gerizekalı kapı önünde sevişen ama hala evin küçük kızı pozlarından kurtulmayan kardeşin, yastıklardan saç tellerimi toplayan annen. Normal mi bunlar? Napıyoruz oğlum biz. Bunlarla uğraştım ben. Embesil iş arkadaşlarını dert ettim kendime. İstemiyorum artık. Sevicem kendimi en baştan,tek başıma bu sefer. Olmadı işte böyle. Özür dilerim gerçekten özür dilerim senden. Senin de senelerin benimle geçti. Olmadı ama işte. Yapamadık daha da yapamıcam ben!!” dedim. Ağlardım normalde bunları söylerken ama o kadar çok provasını yapmıştım ki ağlama hakkım onlarla dolmuştu.

“senin sinirlerin bozulmuş” dedi. “bak böyle konuşma iyice benim sinirlerimi bozma, sinirlerim bozuk tabi ben sana ne anlatıyorum?” dedim. “evlenelim o zaman” dedi. Sesler artık uğultu halinde o pis mor duvarlara çarpıp geliyordu. Hecelere ayrılıyor, heceler ayrıştıkça tek başına zavallı harfler anlamsız oluyordu. Oda buğulanmıştı birden. Gözlerim doluydu ama akmıyordu ve göremiyordum. Üstümü başımı giyinmek için hamle yaptım ama uyuşturucu sonrası uçan filleri görüp onları yakalamaya çalışan embesil kız oluvermiştim. Ellerim hep boşa gidiyordu. Koduğumun göz yaşı ne akıyordu ne içeri kaçıyordu.

“Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Sen de beni sevmiyorsun, sana ne anlatıyorum sen bana ne diyorsun.” dedim.

“Ben de senin sevdiğin gibi seviyorum seni işte, tek farkımız var sen alternatiflere açıksın ama ben değilim. Aşık olunca ne kadar süreceğini düşündün ki? Kuş mu konduruluyor aşık olunca. 10 sene aşkla mı geçecek sanıyordun? Hayat böyle yani, şimdi neden aşk krizine girdin anlamıyorum. Yaşın küçük, heyecan arıyorsun diye düşündüm hep tabi ki bir sıkıntın olduğunun farkındaydım. Söyleseydin, ne bileyim işte böyle sinir krizleri geçireceğine anlatsaydın. Hem karnım doysun hem pastam dursun olmuyor işte. Böyle şımarık kız sendromları geçiriyorsan hakkımı yeme benim de, demek ki sana iyi davranmışım hep ve bunları yaşama özgürlüğün olmuş!”

-Seni aldattım.

-Bilmek istemiyorum.

-Neden bilmek istemiyorsun? Bilsene sorsana!! Özür dilerim, gerçekten yapamıyorum daha fazla bitsin artık. Bana dokunmana tahammül edemiyorum daha ne kadar açık konuşayım??

- Off ne diyeyim ya, aldattıysan amına koyayım senin. Bilmek istemiyorum bu kadar basit. N’oldu? Özgürlüğü bir tek kendin kullanmak için mi istiyorsun? Ben seni hatalarınla sevebilirim. Şimdi sinirlerin bozuk, git kafanı dinle biraz sonra tekrar konuşalım. 10 sene geçmiş. Her şeye bilmediğimiz insanlarla en baştan başlayacak gücün var mı?

- Senin yok mu?

-Yok. Ben seni istiyorum.

-Al o zaman beni götüne sok. İstemiyorum ben. Kimseyi istemiyorum. Zaten benim istediğim de beni istemiyor madem hayat böyle, al böyle de hayat var.

-Evlen benimle.

-Eşek mi osurtuyorum ben, ne diyorsun allah aşkına ya?

-Geçecek diyorum, geçecek.

-İstemiyorum.

-Tamam o zaman.

Mora mahkum odadan bu lafı duyduktan sonra çıktım. İlişki tembelliği hastalığına yakalanmıştık ve birimizin harekete geçmesi lazımdı. Gitmesem olurdu aslında ama marş pedalıma basılmış ve ben harekete geçmiştim. Yeniden aşık olabilirdim, yeniden sevgilim olabilirdi, önüme gelen herkesle düşüp kalkabilirdim ve artık kendimle beraber sevgilimi de düşünmek zorunda değildim. Ben başkası olsaydım mesela, sevgilimle sevgili olmak isterdim. Ona da aşık olurlardı ve o da çok mutlu olurdu. Tembellik yüzünden 10 sene sevgili kalmıştık ve şimdi geri dönüp baktığımda en başa dönmek için geçirdiğimiz bütün mutlu zamanları heba edebilirdim, sadece 10 sene onun sevgilisi olmamak için.

“Tembellik yapma badanacıyı çağır artık” dedim vedalaşırken.


Gülümsedi…

Hiç yorum yok: